Yakup Özçelik

Yakup  Özçelik

Rüyamda öleceğimi görmüşüm

YAKUP ABİ(ÖZÇELİK) "BEN RÜYAMI GÖRMUŞÜM,GEL,GİTME!.."

"YAKUP AMCAAA!..

...Anka'ranın en ünlü pastanaleri'nin ustasıydı.Hamur işleri,yaş pasta, Ankara'ya çok eskiden gitmıştım, teyzeoğlu Dursun'u,Numine Hastahanesin'den alıp İstanbul'a getirmek,burada,bizim yanımızda,daha iyi bakabileceğimize, inaniyor,düşünüyorduk...

Ankara'ra gidiş hikâyemi anlat mayım,genç delikanlı sayılırız.Otobüsün kalkacağı saatı bekliyoruz, bir aile bize doğru yak laştı,"..Siz de mi Ankara'ya gidiyorsunu? " sormuştu, yanindaki kızlarını bize teslim etmek istiyor lardı, kızları Ankara'da okuyormuş. O,zamnalara Ankara'ya gitmek,uzunca bir sattı.

Otobüsün şöförle, ön koltuk arasında yüksekce,arabanın ,üstü kapalı bir motoru yer almaktaydı,kızı öne, bende onun arka koltuğunda yım. Bakıyorum,kaytan buyuklı şöför,hani kaptan ayağına,arada bir kıza,resmen asılıyor,biz yermıyız,nede olsa,Beyoğlunda yetışıyoruz,kısa keseyim,kapıştık..

Hele şükür Ankara'ya gelmıştık... Ankara'yı iyi bilen,bizim süt kardeş Apdurrahman Saatçi rahmetlisi karşılaşmıştı... Talebe bir kızla endığımı görünce,bizi unuttu... kardeşimiz Abdurrahman'da çapkınlardan hani...

HASTAHANEDEN TABURCU ETMIYORLAR,YÜKLÜ BİR MEBLA,PARA İSTİYORLARDI...

Hastahanenin baş hemşerisi,Dursun'nun amaca mı,halasının mı kızıydı?...Tanıdık diye,Davut dayı tâ

buraya getirmıştı Dursun'u,oynayacak arkadaşı olamayınca,yanlız,derelerde,balık tutacağım diye üşütmüş kendisini,üstelikte evin tek çocuğu,Davut dayı üstüne titriyordu.Hele,annesi Fatima ha keza,Paraları peşinen yatırmasına rağmen,yalan olmasın,5 yüzmü,5 bin Tl.daha istiyorlardı,bunu ödedeikten sonra hasta taburcu edebileceklerini söylediler. Bizde bu kadar para ne gezer...

Baş Hekim'e çıkıyoruz.Pazarlık ediyoruz. Bir çek imzalıyor,falan tarihe kadar, yatırılmak şartı ile.

(Hırvat,Çakoviç doğumlu Amalya Hajdinjak ve Salihli doğumlu Sami Hasanamutlu.Resim 1975 yıılar,Münih,Allach)

POLİS  İSTANBUL   BEYOĞLU,ÇIKMAZ SOKAK'TAKİ  KAPİYA DAYANMIŞ,EV SAYBİ MADAM DA ŞAŞKINDI.(Buranın da çok derin hâtiraları vardı )

Rahatlıyoruz.Ankara'yı gezip tozuyor,bir de Ankara hatırası çektiriyoruz. İstanbul'a geldik,baktıkki, hesab,Hastahaneye ait değil,Hekim,Doktor'un,özel hesap numarası olduğunu tesbit edince,bu parayı ödemedik.Hacıze vermışlerdi.Polis,evi kapısına dayanmıştı. Gittik,derdimizi aktardık vede o senedi ödememıştık,sebebinide Hastahaneye yazmış,yazdırmış olmalıydık.

Ankara'a ikinci gidişimizdi,birisi İzmir'e giderken 1961 son ayları, veya 962'ın ılk ayları ında uğramış,mola verilmıştık. Havası sığuk,doğru dürüst bir ağaç, yeşıllığı yoktu.Soğuk,ayaz bir hava,kar da yağmazdı,yağmurda,kupkuru bir havası vardı Angora'nın,sıysetın de soğuk havaların estiği dönemdi.Bizim eğitim gördüğümüz zamanlar,en şansız,çalkantılı zamanlardı..

İSTANBUL'A YAKUP ABİYİ ,SÖZ DEYİMİ İSTANBUL'A TRANFER EDİYORUZ..

Yakup'un bacanağı Fahretin ya, ee bizde varız.Emine ablamızı Başköye gelin verince,o da,bir inat, çevresinde ki,bazı kızları Hemşin'e bizim köye,gelin göndermişt.

Ne diye? onu nda bir başka sebebi, hikâyesı vardı,muhakkak.İstanbul, Aksaray'da bir pastahaneye koyuyoru z, yanına kalfa olarak ta,tanıdık, bir başkası nı "Ali dayının oğlu Memed"de kısa bahsı geçer.1972 yıllar olmalı,ebeyi zaman buralarda çalışıyor.Biz bu arada Almanya'nın zolunu tutmuş,o da,genç hanımından ayrı kalmaya dayanamıyor, köye gerisi geri gidiyor ve Çayeli Çay Fabrıkasına giriyor,o zamanlar da,mektuplaşır,dertleşırdık,bazan o bana,bende ona danıştığımız olurdu.

HEMŞİN OKULLAR PAZARI S.PEHLİVAN(TEBA) ve BİTLİS KAYMAKAMI (ortada)A.PELİVAN

KIZI, KARŞI KÖYDEN BİR POLİS MEMURUNA İSTİYORLAR DI.

İMAM HATİM LİSELERİ.

Kızı,lise'yı bitirmış okumak istiyor,oda kızı okutmaktan yana dida..şu başının açılmasına gönlü, vijdanı razı değildi.Kız da okumak istiyordu, babsına,pek derdini anlatamıyordu da,tâ bana mektup yazmışdı,mektubunu hâlâ saklarım, okumak istediğini,babsınının uzaklar göndermesine,razı olmadığını, deyip,"yinede siz bilirsiniz"teslimiyet edebini göstermıştı,şu,mü'min kızların baş larının zorakı açılma işi,çok kişinin tahsil yapmamasına mânı olmuştu.

YAKUP ABİ'DEN GELEN MEKTUPLARDAN BİRKAÇI

Bu yüzden de İmam Hatimlere-imam olmak istemeyenler de-talep çoğalmıştı.Zamanla,bu ocakların bazı yerlerinde, yozlaştığını,orada çocukları okuyan ailler den,basıdan,şikayetlerden,duyuyorduk. Bir arkadaşın kızının okudüğü m İmam Hatim Klisesine gittim,bir araştırayım, beğenirsem,bizim kızı da buraya koyayım dedim.Üsküdar da, olmalıydı,kendimce, okul müdürü, öğretmenlerin bayıları ile görüşmüş,bizzat okuldaki eğitim,talebeleri incelemıştım..”İmam hatım,İlâhiyat”la pek bir ilgisi olmadı,yozlaşmanın olduğu, işaretlerini sezince,kayıt ettirmemış, normal Lise,Burhan Felek'e kayıt ettirmıştım...Bu aklımda olsaydım, imkanımda vardı,o zaman,daha düzenli ve disiplinli eğitim veren,özel okula-Asya Liseleri,gibi-verirdım.Şimdı,düz Liselerin da,düzgün,başarılı eğitim vermeye başladık larını,-"Aman,bizim dershâneye gelin",diyen öğretmenlerın azaldığı,okuldan çok dershânelerin çokluğuna da,bir çeki düzen verildığı, aklıselim işleri görüyoruz-en azından haberlerde dinliyor,gazetelerden okuyoruz...

VAYDE'NUN İBRAHİM DAYI'NIN OĞLU YAKUP,BİR KARDEŞİ DE,DURSUN,HEVA..

Mısır bahçe,tarlalarını korumak için kurulan,Kalifler...

Eskiden öküzlerle çiflik sürülür(ekilir) traktör'un işini yapıyordu.

Bu kaban arazılarda traktör çalışmazdı da,Avusturya'da,iki tekerlekli,dizel motorlu, elle çalışan,makina görmüştük.

ESKİDEN BAHÇE,BOSTANLARDA MISIR EKIP,BİÇİLİRDİ. ŞİMDİ BU YERLERİN ÇOĞU ÇAY BAHÇESİ OLDU.

(Resim 1980 yıllar.Yeniyurt arşıf)

Yakup,Hemşin,Yeniköy,Bagenli mahallesin den,"Vaydeler" lâkaplı, sülale,hâneden,İbrahim-Hatice'den olma,iki erkek,iki kız lardan birisiydi. İbrahim dayı,dedikte, onun, "Pendül" adında,sıyah yağız bir öküzü vardı. Annemin öküz(boğa)ü."Altın'la bahçede bir çift sürüşümüz vardı ki sormayın.Sapani-öküzleri süren,Murtaz lâkaplı,İbrahim dayı, tohumları serben Ayşe annem, öküzlerin borundürük önünde de,10-11. yaşlarında ki,ben!.Şimdi,ne o mısır bahçeleri kaldı,nede öküzler ve sapanları. Nede,misir bahçelerini,yapancı hayvan lardan korumak için,kurulmuş Kalifler,ne de,kimi ateş,kimi gaz feneri ışığında, sabahlara kadar,”Kalif”lerde tutulan nöbetler,atılan.”..uhaha haaa!” nağaraları, vardı.Bir çok bahçeler Çay'a çevirilmiş,bir o kadar da, adam,nüfus azlığından, ekilmez-biçilmez hozana bırakıldı..Hadı, deşmeyelim yaralarınızı..

MÂNİLER,ATMA TÜRKÜLER, MEKTUBA BİRDE KARTPOSTAL İLÂVE ETMIŞ...

BİZİM AMALYA'YI GÖRÜNCE  ŞİİR,MANİLER YAKMIŞTI.

Bizim bölgenin insanı hazır cevaptır, ozandır,şairdir..demiştık ya,ha,işte bunlardan birisi de Yakup abisiydi.Biraz titiz,hadınden fazla kıskanç,ahırda ki,kadına bile,kafayı takmış..". “..ka!..duğmelerun ne açuktur,çember nee düşüktür?!..” diyecek kadar, evhamlı,titizdi." ..Yahu,birak Yakup abi! Çalışan kadının başı da açılır, göğsüde!,çık ahırdan,hadı gidelım,geç kaldık" ses verip çağımaları mızı bile duymazdı,illaki,yanına gidecektık.

Bizde oyle yapmıştık da,bu hatun,kardınlar,ne çekmıştı,Allah bilirdı...

Ayni zamanda,şair ruhlu birisi. Bizim,Hemşin insanı,şair karekterli,hazır cevap,olduğunu,arada bir der, hatırlatırız, direk,anlatamadığı,söyeleyemediklerini,taşlama türkü,mânilerle dile getiren ozan, şair gibiydiler..."Gönderdi resimleri,fotoru var başında/Belinde kemeri var,gözüm kaldı kaşında,saçları sarı sarı,gelipte görsem barı / Üyüsam gerdanında, yatacak yeri var mı?(...)

Mektupa birde Bavyeralı köylü kızı eklemış olacağızki, resime bakıp ılham almış,bizi taşlıyordu... Sila mektup larınadan, yazılan her mektupta,bir kaç türkü, taşlama olmadan edemezdi insanımız, duygularını, tenkit, eleştırılerını mânilerle söyler,ânın da ,mektubun ya arka sayfasına,yada yan taraflara yazılır,birer edebiyat şaheseri idi.

Bir sanaattı,Yakup abimizde böyle idi.. Bir çok mektupları var, diğer,değerlı dost ların mektupları arasında,ilk sırayı alırdı..(...) "Baldız yandı kül oldu,köyde yoluna bakar/Onu fazla üzersin,cehennemde seni yakar!..(..) 17 kıta, 13.3.1983 Pazar,saat 21,al ,işte, bir ikaz,uyarı türküsü,mânısı...

EMEKLİ OLUNCA,YİNE İSTANBUL'A DÖNMÜŞTÜ.

İZİNE GİTMİŞTİK,ÇOCUKLARINI DÜŞÜNÜYORDU

İzine,uçakla mı,araba ilemi gitmıştık,pek hatırlamıyorum da, "Ben ruyamı gördüm, izinini uzat,bırzadaha kal, konuşalım, dertleşelim",demiştı...

"Etma, Yakup Abi,dema Yakup Abi!.. Ruyaların da zamana,mekâna,şartlara göre değişir,öyle kafana takma", diyor, teselli veriyor,artik,izin günleri bitti,işimize saşl selim gidelim,diyoruz..

Bir türlü ikna edemedik,Yakup abiyi, Telefon açtık,Almanya daki firamamıza,.. Hele şukurki,eskiden telefon açmak için,saatler beklerdikte,sıra gelecekti,vaziyet eskisene keder kötü değildi,görüşmüş,bir hafta daha izinimizi uzatmaıştık...

YAKUP-NADİRE'DEN OLMA ÇOCUKLAR,MAŞALLAH KALABALIK BİR AİLE

Pastahan enin üst katı ev,bütün gün oralara takılıyoruz,akşam üstü de çaylar,-bana verdiği, tahta dan çay paketini, içmwemış,hâlâ saklarım,kurabiyeler, koyu sohbet, geçmışten hatıralar,Yakup abi anlatıyor,bizde dinliyorduk,rüyasını görmüş,yakında öteki âleme göç ecekt ya,aklı fikri çocuklarında.

Benden sonra, kim,nasıl,ilgilenecek, endışesı verdı. Tamam,bacanağı,kardeşı,şu ya bu, ancak,evin ilk erkeğide henüz,ortaokul çağlarında,en küçüğü ise,daha bebektı...

Ben rüyamı gördüm,anlattıklarına, başta,bizim Yusuf-Paşalı-Sancak,Dursun-Özdemir-vede diğerleri,inanısı gelmiyor du, evhamdan,böyele şeyler anlatıyordu, diye,Yakup abiye takılıyorlardı,Yakup abiyi sever,bir o kadarda sayarlardı. Demekki,kendi anlamaya çalışan birine ihtiyaç vardı,bu da biz olabilirdik,o ve ben,ikimiz,o anlatıyordu,bende dinliyor, içimden de,hâlâ umarım ki, sadece, rüyadan-yahud rüyalardan dolayı,bu hâle girmişti,bu gibi halde olanları,burda ya,pislog'a,yada dinî papaz 'a moral vermesi,teselli,tedavi etmesı beklenırdı...

Zamanımız dolmuş,ben Almanya'ya dönmüştüm,hata ona,"..gördüğüm rüyalardan,baktırdığım fallardan,hayaller kurup durdum,üstünden yıllar geçti.." ezberimdeki dörtlüğümü okudumsa da,ikna edememıştım,O,kendini,gördüğü rüya üzerine, kendini hazırlamaya,alıştırmaya çalışıyor du...

HATUNA HASRET KALDI,NUMARA YAPIYOR,BİZİ İŞLETİYOR....

Epeyi zamandan beri hanımından ayrı düşmüştü..,”..karıya hasret kaldı,ayak yapıyor,uyduru yor..”diye iç geçiriyorlar, anlattıklarını gaale almıyorlardı...Şaka ile karışık,helâlıklar-v alınmıştı, otobüs garında,el sallıyarak uğurlamışlardı Yakup abilerini,hele bir gitsin,yine Yakup abimizi alırız bu tarafa, diyorlardı, arkadan. Bir kova su atmadıkları kalmıştı..

KAZMA,KÜREK,EVDE HATUN, KOMŞULAR,"KA !..BAK HELE,BU ADOM HEPTEN KAFAYI UŞUTTİ!"..

Ortalıkta kimse yoktu,mezarı kazmanın tama zamanıydı. Ya Bismillah”dedi...

Köye gitmış, mesure,kazma,kürek,önce,sağa sola baktı kimsecikler yoktu, tam zamanıydı işe başlamanın,içinden "ya bismillah"deyıp,ilk kazmayı vurmuştu, bir daha,ardısıra,bir kaç tane daha, vurdu,vurdu, toprağı yana çekme ye başladı.Durdu,anlından terini koluylu sıldı..tekrar ,yukarı doğru komşulara,bir de kolun daki saate, hanım uzakta bahçe de olmalı,çocuklar da okuldaydı... gelmelerine epey daha zaman vardı, onlar gelene kadar,bu mezar kazma işini bitirmek istiyordu.

Kazdığı mezarın üstüne,serender de hazırladığı tahtalar,caçla kapatacak, üstüne de toprak,yeşilliklerde örtecektı.. kimsede fark etmezdı,şeklinde iç geçiriyordu.. bunları düşündükçe de,köye geldi geleli,doğru dürüst uyuku da,gözü tutmamıştı,hele küçük oğlu Mahmut la,bir arkadaş gibi oynuyor,onadan ayrılmak istemiyordu da..bugün anasıyla gitmesine razı olmuştu.Mezarın üstünü de, kapatıp, üstünü örtüp, mezar'ını göstermeyecektı Hani,mezar uzakta olsa, kimsenin haberi olmadan,rahatça meza rını kazar, kimseciklerde bilmez, görmez, duymazdı nasıl olsa, burda her şey serbesti... Şehirde olsa, istediğin gibi mezar kazdırmazlardı. Buralarda,istediğin kadar mezar kaz, hazırla toprak senin değilmiydi!..

Bu mezar,kabiristan,başka mezardı..,evin önündeydı... Belki de,"..öldükten sonra da,evi rahatça kontrol edeyim,giren-çıkanları takıp edileyim” düşünmüş olabilirdi...

Kendisine kazdığı mezar,eski evin önü, yolun altı,bahçenin yanında,yer alan eski mezarlıklar,evin giriş kapısının üstü... Yukarkı ev eskimişti,baba da sağlığında,onaları ayırmış,”..aha,biz eldukten sonra,burası senun,şurası da onun..”diyerek,arazılarıda bölmüş,eski ocak ta,baba'ya vede kardeş, Necdet'e kalmıştı.Ayrıldıktan sonra da,Yakup da tutup,oana düşen bahçenin başında,iki katlı,betonharma ev yapmıştı.

Bir de İstanbul'da ,evimiz olsun diye, pastacılık mesleğinde usta olarak çalışan,kardeşi (solda ikinci/rahmet olsun)Necdet ile ortaklaşa daire mi almışlardıne,taksit parası yatırdığını anlatmıştı,bi yandan Mezarını kazıyor, öte yanda,okula-Mektebe giden çocuklar Mustafa, Fatime,Heva,hadi neyseki Bingöl'u hayırlısı ile,ister istemez evlen dirmıştı de,bugünün talebeleri,yarın bunları kimler, düğün-dernek,baş göz edecektı.

(Sağda Sebat Saatçi rahmetlisi,Necdet vede,soladan 2.Dursun Özçelik,oda rahmetlik. Sağlığında Sehitliğin bakımını yapardı.)

Bu,burada,ölme,öteki âleme gitme hazırlıklarını yapıyordu,hiç olacak şeymiydi,mam gel de anlat,rüaya görmüşya,illaki,rüyasını, kendisini, doğrulamak, tastıkletme peşndeymış gibi,habire kazmaları vuruyor,toprağı kürekle yukarıya atıyordu..kazmayı vurdukça,küreği salladıkça,hep bunları düşünüp durdu...”Of..bee” çektı.. kazmayı,küreği bir yana bıraktı.. bir sıgara molası vermıştı..”mezar kazmak ta,ammada zor işmiş ha,hele,kendi mezarını kazmak ta,kiyamat” fısıldadı kendi kendine...Öyle ya,kaç tane baba yığıt,ebedî kalacağı mekân, daireyi, öncedenhazırlamıştı,dünyâlık,evler,daireler gibi...

EY VAH!..KARI SIRTINDA YUK,ÜSTEN AŞAĞI GELİYORDU...

Baktı,sesler geliyor,seslerin geldiği tarafı aradı..”aha..şimdi bulduk papazı” dedi.

Karı,hanımına, rürasını daha önce anlatmış,yorum,bir tabir beklemış,kendi düşüncesini söylelemış,onları korkut mak istememıştı.Kazma küreği,bırakarak, mezardan dışarı fırladı..daha önce getirmış, hazır lamış olduğu kalas,tahtaları, açmış olduğu mezar-çukur,kuyunun üstüne ,bir gayret,telaşla uzatmaya, başladı. Baktı,hanım,ayak üstü,birisiyle laflıyorlar..dahada hiz verdi..” Ey vah!. Kazma,kürek?..” dedi,aşağda unutmuş tu,tahtalardan, bir kaçını yana itti,çukura atladı,kazma,küreği yukarıya attı, ardından da ,kendisini... Alelacele,yeniden tahtaları uzattı.. ”..kazma,kazma nerede?..”dedi, etrafına baktı,bir kürek,iki,üç kürek,toprak attı,toprağı yazmaya çalıştı...

..oro,ne edeasen?,sen hepten akluğumi kaçurdun?!..” tiz sesleri ile sarsıldı,kendini toparlamaya çalıştı Yakup Abiii!..

NAHİYE'DEN ELİ BOŞ DÖNMEZ, BALDIZ DEDİĞİ ÇOCUKLARIYLADA İLGİLENİRDI

(O zamanlar Nahiye idi,şimdi Hemşin Belediyesi)

Yakup,abi,Nahiye,merkez'den,her eve gelişinde,eli fileyle gelir,filenin içinde, illaki,"balduz"dediği,hanımının amaca kızı sayılan,Ali'nın hanımına da, çocuklara, en azından bir ekmek,çıkarıp vermeyı ihmal etmez,bazanda,"bir ihtiyacınız varmı?”diye sorar, istemeselerde,arad bir oylesine getirir, bıraktırırıdı.

HERKESİN SEVDİĞİ  ALI DAYI ve RAHMETLİ YUSUF SANCAK,NUR İÇİNDE YATSINLAR.

YAKUP ÖZÇELK RAHMETLİSİ,BUNLARIDA HATIRLATTI. BAKALIM BİZİ KİMLER HATIRLAYACAK?.

YUSUF SANCAK'TAN,TÜRKÜ TAŞLAME!

Bazen de,baldızın kaynansı Ayşe,evdeki diger gelinin,gizlice gönde rirdı,çocuklarla, yanlış anlaşılmasın, kıskançlıklara yol açmasın,diye. Çocukların da her işleri ile ilgilenir,bir baba,amaca,dayı'sını aratmayacak şekilde,fazlasıyla ilgilenir di, yeğenleri sayılan Tan,Yeliz le,ayrıca,okul,sigorta vesare işlerini hal eder,çekmış oldu ğu bir resimi de ,mektuba tutuşturarak, kağıtları,Almanya'ya postalardı.

12 EYLÜL'DEN SONRA, ASKERİYE, ASKERÎ ŞEHİD OLAN ALİ DAYIYA YOL YAPTIRMIŞTI

Çocuklar bekliyorlar,"Yakup amca bizi de al!..

Köy'e araba yolu yoktu.12 Eylül askeri darbeden sonra,askeri idare,(Kenan Evren)bir askeri Şehid olan , köylünün,"Paşa dayı" lâkablı,Ali'nın-Memişler'den-Turbesi ne,araba yolu yaptırmış, henüz,asfaltlama olmasada,stabil olan yolun,kismende türbe onu,daha sonra beton dökülmüş tü.

(Resimde Kenan Evren ve Filistin lideri Yasir Arafat,her ikisinede rahmet olsun)

Artık,köylu, mahallere, arabayla, pikap,jıple, eşyalarını,ezraklarını taşıyordu.Bakkal,manavdan bire şeyler alan, kahve önünden geçenlere.."gelen varmı?” der,yer aldığı kadar,bir kaç kışıyıde bir vesile götürür dü, şimdilerde, taksı da vardı,normal otomobilde... Yollar,dikey,yüzde elli,almış yokuş ,zık zak olunca,tekerlekler ,balaslar zarar görüyordu,heele yağmurlu,çamurlu bir hava da ise,dahada vehimdı...

AKPARTI HÜKÛMET GELDI,BURALARI DA ASFALT YAPTI. CHP İKTİDARİ DE,M.KEMAL'IN HEYKELİNİ!

DEVLET KURMUŞ SAKALAR'IN TORUNLARI,HEMŞİN YENİKÖY HÂTIRASI.

Eve,bir çuval un,şeker,bir çuval çimento,saç almış yukarı çıkacaktı.Okul da paydos olmuş,eve gidecek çocuklar, arabanın etrafında,bekliyorlar.." Yakup amca bizi de al..”..

Akşamdan yağmur yağmıştı,yolar da çamurlu idi..kendısınde de bir kırgınlık, yorgunluk hissediyordu,sanki bunun için Nahiye'ye gelmış,alacaklarını aldıktan sonrada,öğle, ikindi namazlarını cemaatla,birde kahveye geçıp,pişti,bugün hepsını bir araya sıkıştırmıştı..."..olmaz,yollar bozuk,sizi arabaya alamam,hadı,yay gidin!.." demişti...Çocukların sürati asılmış,ister istemez,yaya evlerin yollunu tutmuşlardı.

Şimdi ki çocuklar,bunlara bakınca çok şanslıydılar.

(Resimde,A.Fındık,Mustafa-Hayriye,M.Ali ve Tuhan Köz,Özçeliklerin nişanı.Bu evliliği vesile,Dursun Ali Üstoğlu olmuştu.)

Devlet baba,çocukları ev'den alıp okula,okuldan alıp ev'e götürüyordu,ben de olsam okurdum...

"YAKUP AMCAAA!.."

REİS'DE,PUŞİ TAKMIŞ, HEMŞİN'Lİ  BİR ÇOCUKLA

Kamyonet,yavaş yavaş,arada bir hafiften kaya kaya yukarıya,Yeniköy Şehidlik,eski adı Bagenli'ye(Farça) doğru tırmanıyordu,bir dönemeç,iki,üç derken,bir gurup halinde giden çocuklar,Tan,Yeliz,Selcon,Mustafa, ve daha,bir kaç tane,şöför, kornaçaldı,Yakup abi,gilerek el salladı çocuklar ya..”..bizi yetiştiler, geçtiler”, diye..üfleyip püflediler, belkide olmaya cak,lâflar ettiler.Çay alım yerine, Şahmeli(Farsça) mahallesine giden kavşakta, düzlüğe varan arabanın kazını kestı şöför,o da bu yolların acemisi değildı,yolları, havayı, mevsimi bilir tanırdı,biraz durdular, hafiften mola verdiler gibi,motor da rolantı hafifledi,ısınan motor biraz olsun dinlenmış oldu.Havaya baktılar,koyu dumanlı,eh,akşama daha da varda,tekrar,kamyonetin tekerlekleri patanaş yaparak,çakılları savurark gönmeye başladı,Şahmeli irmağını,Göçölerin mezarlığını geçtşler,Bagenli ırmağını da geçtılar,şimdilerde "Halil'inyeri”(Halil Saatçi) Marangozhâneye varmadan,arabanın tekerleklerı altında,suya doymuş toprağın üstüne serpili çakıl taşları,sağa sola dönmeye başladı,raba kamyon geri geriye,şaför hem direksiyona,hemde kendi iradesine sahıp olmaya,metanet davranmaya çalışıyordu, yeniden gaza yüklendi, direksiyon sağa sola döndü...,Yakup abiyide olanları olacakmış gibi seyrediyor,arada birde çocukların gelip gelmediğine göz atıyordu,o esnada,kamyona,zirittt ederek,tekerlek yümüşak stapıl yoldan kaydi.Şöförle yol,direksiyon arasında adeta bir meydan savaşı icra oluyordu..sanki,7 derecesinde zerzela,depren oluyordu,yer yerinde oynuyor,aşağlara,kabanlardan ağşağı ya ha uçtuk,takla atıp gidiyorduk,kabuslarını düşünürken,kamyon bir ağaca yağada doğru yattı yaslanmay başladı,Yakup abi,kapıyı açıp dışarı atmaya çalıştı kendisin,kolundaki saatın metal kemeri,ayanaya takılmış,kendini dişarı aya atamamıştı, derin bir “ohhh.” nefesin sonunda,araba(kamyonet) ile,ağaç arasında sıkılıp kalmıştı...

Çocuklar,"Aha!.. kamyon,bizi beklaa!".. deyip,yokuş yukarı,yorun argın,koşmaya başlamışlardı.

Ağaçlar,ırmak,dereler,vadılere gidip gelen sesler yankı yapıyor, uzaklara ses veriyor du..”..Yakup Amcaa!..."

(Soldan,Fatma,A.Fındık'ın hanımı;Asiye,Dursun Al'nın eşi ve kızı Aslıhan,ve  Abdurrahim Fındık,Eşi Fatma.)

BUNU YILLAR ÖNCE KALEME ALMIŞ,DERGİ VE  SİTEMİZDE YAYINLAMIŞTIK.

SEVGİLİ YAKUP ABİMİZİ RAHMETLE YÂD EDİYOR,BERZÂH ÂLEMDE  RAHAT UYUSUN DİLİYORUZ.

Kardeşi Mehmet Ali / 17.8.2022

Yazar Hakkında
0 Yorum
Yorum Yapın